Saturday, 7 March 2009

JAPONYA`DA ILK IZLENIMLER

Japonya siraya dizilmis binlerce adadan olusan bir ulke. Dordu oldukca buyuk gerisi cok kucuk binlerce ada. Dort ada sirayla en kuzeyde Hokkaido, en genis ve uzun Hondo, en maviyesil Sikoku ve en tarihi Kyushu adasi. Nippon ya da Nihon gunes ve kok kelimelerinin birlesiminden turemis, o yuzden Nihon gunesin yeri anlamina geliyor. Kasimpati birligin ve kutsalligin simgesi. Kasimpati diger adiyla krizantem, sakura ( kiraz cicekleri ) ve kilictan ustun sayiliyor cunku sakurada gencligin, kilicta ise iktidarin gelip geciciligi var. Krizantemin 16 petalli bir turu imparator ailesinin armasi. Armadaki krizantem mi kilic mi ikilemi buradan geliyor. Ulke nufusu 127 milyon, % 69'u ormanlik arazi ve yasam icin bos alan sadece %14. Bu yuzden ozellikle buyuk sehirlerde kucucuk ve ( yaklasik 10-15 metrekarelik evlerde) birbirinden kagit kadar ince duvarlarla ayrilmis odaciklarda, icice yasiyorlar. Ozel alandan bu denli yoksunluk ask oteli kavraminin olusmasina neden olmus. Evli ciftler dahil bir suru cift rahat bir soluk almak icin bir saatligine bile olsa binlerce ask otelindeki odalardan birini kiraliyormus. Odalarda cift kanal sistemi, ozel amaclar icin kapali yayin, turlu kokulu sabun ve aromatik masaj yaglari, ayrica ciftlerin kendilerini kameraya alabilmesi icin video kamera bile bulunuyormus. Japonya zengin ile fakirin arasindaki ucurumun en az oldugu kapitalist ulke olarak biliniyor. Ulusal birlik ve beraberlik duygusu Japon mucizesinin temel kavrami. Adalari birbirine baglayan simenava adli halat ise bu birligin simgesi. Budizm ve Shinto en yaygin dinler. Binlerce tanrilari var ve kendileri de oldukten sonra tanri olduklarina inaniyorlar. Neyse bu kadar on bilgiden sonra kendi deneyimimi aktarmaya baslayayim.
Tokyo Narita havaalanina adim atar atmaz beni bir JICA yetkilisi karsiladi. JICA, hukumet destekli bir kurulus. Gelismekte olan ulkeler icin projeler duzenleyip, o ulkelerden insanlari cesitli alanlarda yetistirmek icin Japonya`ya davet ediyorlar. Ben de organik tarim konusu ile ilgili 9 aylik bir egitim programinin parcasi olarak geldim. Karsilayan yetkili ve taksici ikisi de cok guleryuzluyduler. Junko`nun (Jica yetkilisi yasli kadin) benimle fotograf cektirip daha sonra o fotograflari kartpostal haline getirip yollamasina cok sasirdim. Japonlarin ne kadar kibar ve saygili insanlar olduklarini daha sonra defalarca gordum.
Gece isiklar icinde Tokyo cok guzeldi. Ilk defa bu kadar gokdeleni bir arada gordum. Yaklasik yarim saatlik bir yolculuktan sonra merkeze vardik. Japonya ile Turkiye arasinda 7 saatlik zaman farki var. Ilk birkac gun jetlack etkisinde olsam da olabildigince cok gezmeye calistim. Tokyo`daki ilk gunumde metro haritasini kaptigim gibi kendimi Tokyo`nun downtown`u olan Shinjyuku`ya attim. Tokyo metrosu gercek bir labirent ve cogu tabela japon alfabesinden olusuyor, icinden cikabilene askolsun, tabi bu yuzden kayboldum. Neyse ki insanlar cok kibar ve yardimsever oldugu icin sora sora yolumu buldum. Cogu cat pat da olsa ingilizce konusuyor. Metroda dikkatimi ceken nerdeyse herkesin birseyler okuyor olmasiydi. Ayrica yine metroda ve sokaklarda maskeli insanlar gordum. Sanki salgin varmiscasina insanlarin maskeyle dolasmasi ilk basta cok garip geldi. Sonradan ogrendim ki baharda sakura ( kiraz cicekleri) zamaninda heryer polen oluyormus ve bazi insanlar alerjileri oldugundan ya da rahat etmek icin maske takiyorlarmis. Bu aciklama beni pek tatmin etmedi dogrusu, sanki bir modaymis ve millet de bunun parcasiymis gibi geldi cunku subat daha bahar degil ve cok fazla insan maske takiyordu. Oniki Maymun filmindeki garip salgin havasi canlandi gozumde.
Shinjuku cok renkli ve hos bir semt, Japon modasi boyut atlamis. Ozellikle genclerin cogu kapaktan firlamis gibiydi. Erkeklerin sac kesimleri inanilmaz, sopar kelimesi cok yakisir. Kadinlarda dikkatimi ceken seyse kis olmasina ragmen ayaklarinda burnu acik ve ayaklarina abartisiz birkac numara buyuk dolgu topuklu ayakkabilar ve icine de file corap giymeleriydi, tam anlamiyla bakakaldim. Sonra magazalarin buyuklugu, oyun salonlarinin ucsuz bucaksizligi ve yarattigi yabancilasma etkisi, yuzlerce isikli tabela ve kanji sembolu, dukkanlardan sokaklara tasan cep telefonu ve bilgisayar promosyonlarindan bahsetmeme gerek yok herhalde. Ne de olsa teknoloji Japonya`nin ikinci adi. Fakat sunu belirtmeliyim ki okyanusun ortasinda bir adada olmanin ve dirlik duzenin verdigi cok degisik, daha once tatmadigim bir duygu hissettim. Teknolojinin bu kadar gelistigi bir ulkede dogaya cok saygililar. Ulkenin %69'u orman! ve buna ragmen en buyuk ithalat kalemlerinden birini orman urunleri olusturuyor yani adamlar ulkelerinin kiymetini biliyorlar. Kucucuk bir kara parcasini yeryuzu cenneti haline getirmeyi basarmislar. Her tarafta agac, park, bahce var. Bisikletli sayisi cok fazla, genc yasli herkes bisiklete biniyor. Tokyo'da sadece 3 gun kaldim. Ertesi gece yine ayni bolgede orada tanistigim Zeynep adinda cok seker biriyle bulusup aksam isikli sokaklarda dolastik, kalabalik bizi nereye cekerse o sokaga girdik ve sonunda yorulunca solugu bir sake meyhanesinde aldik. Hic turist olmayan cok otantik bir mekandi. Burada sake bizdeki raki muhabbeti gibi, meyhanelerde sohbet ve meze esliginde tuketiliyor. Ozellikle eskiden isten cikanlar erkek erkege bu meyhanelere gidip gunun yorgunlugunu atarlarmis, son yillarda ise kadinli erkekli mekanlara donusmus. Binlerce cesit sake var, biz garsonun onerisi uzerine icimi kolay olan ama carpan bir cesidi tercih ettik. Ikinci bardaktan sonra yan masadaki kadinli erkekli genc bir grupla muhabbete koyulduk. Onlar da ingilizce konusma kursuna gidiyorlarmis, bizimle sohbet dolayisiyla cok hoslarina gitti. Kizlardan biri dalis hocasiymis, onunla sohbet daha bir zevkliydi.
Cok sicakkanli davrandilar ve bize Tokyo'da neyi nerede gorebilecegimiz ile ilgili bilgi verdiler.
Bir sonraki gelisimde firsat olursa ulusal muzeyi, manga muzesini ve tabi ki imparatorun sarayini gormek istiyorum. Bir de Kabuki ( geleneksel Japon tiyatrosu) izlemeden olmaz.
Ertesi sabah diger ulkelerden gelen arkadaslarla tanistim. Organik tarim yapilan yer OISCA adli kurulusun Toyota City'deki merkezinde oldugu icin ayrintili bir tanitim programindan sonra Narita uzerinden Toyota City'e dogru saatte 270 km hiz yapan bullet trenle yola ciktik. Sansimiza gunesli bir gundu ve Fuji dagini gorebildik. Tepesi karlarla kapli bulutlarin arasindan suzuluyordu. 2 saat sonra Narita'ya oradan da Toyota City'nin Kanpachi bolgesindeki kampa vardik. Burasi ormanin icinde sessiz sakin bir yer. Ozellikle Tokyo'nun cafcafli halinden sonra tam anlamiyla sessizlik ve huzur hakim. Toplam 13 milletten 25 kadar kisiyiz. Ilk iki ay yogun Japonca egitimi aldiktan sonra uc farkli bahcede organik olarak cesitli sebze ve meyveler yetistirmeye baslayacagiz. Japonlarla ilgili bir baska bahsetmeden gecemeyecegim gozlem ise cok ama cok caliskanlar. Burada kalkis saati 6.00, gune gunesi uzerimize dogurmadan basliyoruz. Sonra sabahtan aksama kadar calismak calismak ve yine calismak. Yalniz egitimi eglence ve oyunla birlestirdikleri icin biraz tembel olmama ragmen bu tempodan cok da rahatsiz degilim. 9 ayin sonunda ic disiplinimin gelisecegi kesin!
Ilk gunlerde yemeklere alismak oldukca zor geldi cunku bizde ekmek neyse onlarda pilav yani pirinc lapasi o! sabah oglen aksam pirinc tuketiyorlar. Sofrada su icilmiyor, onun yerine surekli yesil cay tuketiliyor. Menuler genelde sebzeli corba ve baliktan olusuyor. Catal bicak yok sadece cubuklar var, ozellikle menude balik ciktiginda yemek gercek bir mucadeleye donusuyor!
Japonca'ya hiragana ve katakana alfabeleri ile basladik. Okumayi yeni sokmeye baslayan cocuklar gibiyiz, halimiz cok komik. Anaokulu sarkilari ogreniyoruz, haliyle matrak bir ortam olusuyor. Oda arkadaslarim Filipinler, Kenya ve Panama'dan. Hepsi de uyumlu kizlar. Oldukca iyi anlastik. OISCA dogayi koruyarak surdurulebilir kalkinma icin calisan bir NGO. Yillar once bir filezof tarafindan kurulmus, mottosu "cultivate the future". Ayni zamanda insan ruhunu ve bedenini iyilestirmek gibi bir misyonu da var. O nedenle burada israf ya da kotuculluk adina hicbirsey yok. Buyuk bir aile gibi herkes birbiriyle uyum icinde ve guleryuzlu. Yatay bir hiyerarsi var, ornegin 80 yasindaki sensei de sabah temizlik yapip bizimle jogging yapiyor. Yemeklerden once ve sonra doga tanrisina bize bu yiyecekleri sundugu icin dua ediyoruz. Copler 10'a yakin ayri kutuda toplaniyor ve cogu dogaya geri donusturuluyor. Plastikler ise Toyota City'deki ozel bir merkezde yakiliyor.
Su siralar burada Hina Matsuri adli bir bebek festivali var, 3 mart kiz cocuklarina adanmis, o nedenle her taraf bebeklerle suslu. Ayrica bu festival icin renkli pirinc kekleri yapiliyor ve yine pirincten renkli top hamurlar dallari cicek formunda susluyor. Cok renkli goruntuler var, geleneklerine cok baglilar ve coluk cocuk herkes bu zamani buyuk bir coskuyla kutluyor. Hina matsuri ayni zamanda baharin habercisi oldugu icin de ayri bir oneme sahip. Simdilik bu kadar. Gorduklerimi zaman icinde aktarmaya devam edecegim. Sayonara...