Sunday 23 August 2009

Festivaller Ulkesi Japonya

Japonya gercekten de tam bir festivaller ulkesi. Yilin her doneminde dini ve geleneksel bir cok festival duzenleniyor. Tanabata Festivali de bunlardan biri. Inanisa gore Orihime ve Hikoboshi birbirinden ayri dusmus iki asik. Yilda sadece bir kez 7.ayin 7.gecesinde samanyolunda, eger gokyuzu berraksa bulusuyorlar. Bu gun icin dilekler tutuluyor ve agaclara asiliyor. Eger gokyuzu o gece berraksa dilekler de kabul oluyor. Hidirellezin bir nevi Japon versiyonu. Biz de bu gunun serefine dileklerimizi kagitlara yazip agac dallarina astik. Isin komik tarafi gokyuzu o gece nasildi bakmayi unuttum. Yine de berrak olarak hatirlamayi tercih ediyorum!

Edindigim ve beni dumur eden bir baska bilgi ise calismaktan olen Japonlarin sayica coklugu. Ikinci dunya savasindan bu yana binlerce Japon fazla calismaktan olmus yani deyim yerindeyse nallari dikmis! Ne kadar cok calistiklarini tahmin edin artik. Biz de ayak diremeye calissak da bu yogun calisma temposundan nasibimizi fazlasiyla aliyoruz.
Bir Japon deyisine gore calismak omru uzatir, zamani kisaltirmis. Gercekten de calisirken birakin saatlerin gunlerin hatta haftalarin nasil gectigini anlamiyorum. Bu arada JApon kadinlarin ortalama omru 82, erkeklerinki ise 79. Uzun omrun sirri cok calismanin yani sira bol pirinc-sebze ve balik tuketiminde gizli bence.

Gectigimiz haftalardaki en ilginc gezilerden biri Shinshilo sehrindeki Fukutsu dogal tarim ciftligine olandi. Fukutsu, organik tarimin otesinde topragi hic surmeden, otlari temizlemeden, ilaclama ya da gubreleme yapmadan tarim yapilan bir ciftlik. Sahibi 60 yaslarinda, son derece dinc ve mutevazi Matsuzava adinda biri. Esiyle birlikte dagin yamacina kurulmus, verimli, dogal su kaynagi olan yaklasik 2 hektarlik arazide 20 yili askin suredir, deneye yanila dogal tarim tekniklerini uyguluyorlar. Bu ciflikte yilda 200`den fazla meyve ve sebze cesidi yetistiriyorlar. Organik ve dogal tarim yapan yerel ciftcilerden olusan bir kooperatif kurmuslar ve urunlerini birlestirip her cuma taze taze yerel markette satiyorlar. Burasi Japonya`da oldukca unlu bir ciftlik. Dunyadan ve Japonya`dan bircok insan burayi ziyaret edip, egitim aliyor. Otlari otlarla, bakterileri bakterilerle, bocekleri ise boceklerle kontrol ediyorlar. Tamamen kendine yeten bir sistem kurmuslar. Hemen hemen tum ihtiyaclarini kendileri uretiyor ve mutevazi bir yasam suruyorlar. Gipta etmemek elde degil dogrusu.

Ayni gun ogleden sonra Gamagori adli bir sehre havai fisek gosterisi izlemeye gittik. . Ohanabi ( havayi fisek demek) yaz festivallerinden biri. Temmuz sonlarinda tum Japonya`da saatlerce suren havai fisek gosterileri yapiliyor. Kadinlar Yukata denen yazlik kimonolar giyiyorlar ve coluk cocuk sokaklarda bu hos gosterinin tadini cikariyorlar. Danslar, muzikler, yemekler, Yukatali cicek gibi kadinlarla Gamagori`de de tam bir senlik havasi vardi. Hayatimda izledigim en uzun ve renkli ( yaklasik 2 saat ) havai fisek gosterisiydi.

Gecen hafta ise Bon Matsuri yani Bon festivali vardi. Bu festival de heryer kagit fenerlerle kaplaniyor, cunku atalarinin ruhlarinin bu zamanda 3 gunlugune kendilerini ziyaret ettiklerine inaniyorlar. Buyuklerinin ruhlarini, etrafi kagit fenerlerle aydinlatarak karsiliyorlar. Aksamlari Taiko( Geleneksel Japon davulu) esliginde Bon dansi yapiliyor. Bircok farkli figuru olan ama oldukca kolay ve eglenceli bir dans. Buyuk halkalar olusturuluyor ve genis daireler cizilerek dans ediliyor. Bu festival nedeniyle 3 gunlugune Okazaki sehrinde japon bir ailenin evine konuk oldum. Cok dogal, basit yasami ilke edinmis, hayat dolu bir aileydi. Anne-baba-cocuk olarak en buyuk hobileri dagcilik. Birkac kez Nepal`e gitmis ve Himalayalar`a belirli bir metreye kadar tirmanmislar. Biz de birlikte trekking yaptik. Bundan baska Shimoyama adli kirlik ve daglik bolgeye otoosan`in ( ev sahibi baba) organik tarim yaptigi ufak tarlayi gormeye gittik. Iste orada hayatimda gordugum en ilginc aileyle tanistim. Onlara Robinson Crusoe ailesi diyorum cunku Ormanin icinde 20 yildir izole sayilabilecek bir yasam suruyorlar. Baba 2 metreye yakin devasa bir Amerikan – Alman melezi, anne ise babaya nazaran daha genc, hos bir Kazak hatun. Birbirinden sevimli uc cocuklari, 1 kopek, 2 kedi, 5 ordek ve 2 dag gelincikleri ile beraber Japonya`da dogayla basbasa yasiyorlar. Baba felsefe hocasi. Japon egitim sistemini cok kati buldugu ve cocuklarin hayal gucunu oldurdugune inandigi icin cocuklarini okula yollamiyor, egitimleriyle bizzat kendisi ilgileniyor.

Cocuklar cok arkadas canlisiydi. Ozellkle Walter adli ufaklik beni gorur gormez sanirim biraz da yabancilarla ingilizce konusabilmenin hasretiyle hikayeler anlatmaya basladi. Ama ne hikayeler! Yok dun okyanusa gitmis, 500 metreye dalmis ve ozel telsiziyle elinde tuttugu freezby`i bulmus. Onu denizden cikarabilmek icin dev bir ahtapotla savasmis ve yuzerek kacmayi basarmis vs. Baba ise bizi takim elbiseyle karsiladi. Konuklarini oyle karsilamak adetiymis! Satranc masasindan yeni kalkmis, sac bas birbirine karismis, yirtik pirtik t-shirtlu, ciplak ayakli ve fakat takim elbiseli hali gozumun onunden gitmiyor. Bu yari deli goruntusune ragmen kafasi zehir gibi calisan ve derin fikirleri olan bir adam. Nagoya universitesinde haftada birkac kez seminer fenomeni ile ilgili ders veriyor. Anne ise evde cocuklarla ilgileniyor. Bu orjinal aile bende nedenini tam aciklayamadigim derin bir iz birakti. Icimde mutlu bir aile kurma olasiliginin tohumlarini yeserttigi icindir belki de kim bilir!

Dun, yani 22 agustos gunu ise farkli ulkelerin mutfaklarinin tanitildigi bir programa katildik. Yaklasik 150 konuga Kenya, Panama, Filipin ve Turkiye yemeklerinden ornekler sunduk. Ben domates soslu, yogurtlu patlican ve biber kizartmasi yapip ekmekle sundum. Sanirim cok begendiler cunku Turk masasindaki yiyecekler tamamen tukendi ve bazi insanlar ne yazik ki elcegizlerimle hazirladigim leziz kizartmadan tadamadi bile. Kenya gozleme ve yahni benzeri iki cesit, Filipin degisik bir tur kofte ve Panama icinde envai cesit balik olan limonla marine edilmis bir salata sundu. Sonrasinda Salsa ve Japon danslariyla eglendik.

Bu arada baska bir gun duzenlenen Oisca yildonumunde her telden calan bir dans gosterisi yaptim. Mercan Dede`nin farsca bir sarkisi esliginde sahneye cikip, once cayda cira oynayarak sonra biraz gobek atar gibi yaptim. Yapacak birsey yok, folklor bilmeyen bunye utansin! Maksat slayt gosterisi ile ulke tanitimiydi ve amacima ulastim. Yine de mumlar, los isik, kirmizi duvak vs ile hos bir ambians oldu sanirim cunku sonrasinda bir suru insan, birlikte fotograf cektirmek istedi.

Onumuzdeki ay pirinc hasadi basliyor. Zorlu bir ay bizi bekliyor.Pastirma sicaklarinda pirinc tarlasinda calismak hayli eglenceli olacak! Tabi ki elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam cunku hayata dort elle sarilip, uretken olunca hersey cok daha anlamli ve guzel! Japonlarin deyimiyle Gambarimasu! Turkce`ye “Ha gayret!” olarak cevrilebilir belki de…